Uluslararası İktisat Ders Notları - Özet (aöf)

tarih01.04.2012 12:48 — Aöf 3. Sınıf Dersler,



1 -Arz ve Talep Yönünden Dış Ticaret Teorisi ve Genel Denge

Dış Ticaret Teorisi analizlerinde kullanılan önemli bir araç "üretim olanakları eÄŸrisi" veya "dönüÅŸüm eÄŸrisi"dir. Bu eÄŸri ülkenin üretim koÅŸullarını yansıtır. Sabit maliyet koÅŸulları altında üretim olanakları eÄŸrisi düz bir doÄŸru, artan maliyet koÅŸulları altında orijine göre iç bükey, azalan maliyetlerde de orijine göre dış bükey durumdadır. Bu üç durumda üretimde sırasıyla sabit, azalan ve artan verimler söz konusudur. Dış ticareti arzı etkileyen faktörler açısından açıklayan bu görüÅŸlerin yanısıra talep cephesinden etkileyen etkenler açısından açıklayan görüÅŸler de vardır. Yalnız iki ülkenin iç maliyet sınırları arasında kalan kârlı dış ticaret alanının gösterilmesi yetmez. Dış ticarette talep koÅŸullarına ilk kez yer veren iktisatçı Karşılıklı Talep Yasası ile J.S. Mill olmuÅŸtur. Bir ülkede ithal malı miktarları birer birim artırılırken, ülkenin kendi malından önereceÄŸi miktarları gösteren eÄŸriye teklif eÄŸrisi adı verilir. Teklif eÄŸrisi, ülkenin hem talep, hem de arz koÅŸullarını yansıtır. İki ülkeli modelde ülkelerin teklif eÄŸrilerinin kesiÅŸtiÄŸi noktadan geçen ticaret haddi (ululararası nisbi fiyat oranı) denge ticaret haddini gösterir. Bu bir denge fiyatıdır. Çünkü bir tarafın satmak istediÄŸi mal miktarını (ihracat), diÄŸer tarafın satın almak istediÄŸi miktara (ithalat) eÅŸitler. Küçük bir ülke, büyük bir ülke ile dış ticaret iliÅŸkisine giriÅŸtiÄŸinde, büyük ülkenin iç maliyet oranından veya ona yakın bir fiyattan malını ihraç eder. İthalatını ise büyük ülkenin düÅŸük fiyatlarından gerçekleÅŸtirir. Bu durumda dış ticaret kazançlarının büyük bölümü küçük ülkeye gider. Bu duruma küçük ülke avantajı veya "önemsiz olmanın önemi" adı verilir. Talep koÅŸullarını incelemede kullanılan ikinci bir araç da toplumsal kayıtsızlık eÄŸrileridir. Belirli varsayımlar altında, bu eÄŸrilerin ÅŸekli toplumun zevk ve tercihlerini yansıtır. Üretim olanakları eÄŸrisinin bir toplumsal kayıtsızlık eÄŸrisine teÄŸet olduÄŸu noktada kapalı ekonomi dengesi saÄŸlanır. Açık ekonomilerde üretici dengesi üretim olanakları eÄŸrisinin uluslar arası fiyat oranına, tüketici dengesi de bir kayıtsızlık eÄŸrisinin veri uluslar arası fiyat oranına teÄŸet olduÄŸu noktada gerçekleÅŸir. Tüketim denge noktasından geçen kayıtsızlık eÄŸrisi, kapalı ekonomideki denge noktasından geçen kayıtsızlık eÄŸrisine göre daha yüksek bir refah düzeyini yansıtır. Bu, uluslararası ticaretin ülke refahını artırmasının bir sonucudur.Açık bir ekonomide üretim ve tüketim noktalarından eksenlere çizilen dikmeler bir üçgen alanı oluÅŸturur. Önemli özellikleri olan bu üçgene "dış ticaret üçgeni" adı verilir. Bu üçgenin hipotenüsü uluslararası fiyat oranını, bir dik kenarı ihracat miktarını, diÄŸer dik kenarı da ithalatı gösterir. DönüÅŸüm eÄŸrileri farklı, fakat talep koÅŸulları benzer olan toplumlarda iç fiyat oranları da farklı olacağından kârlı dış ticaret yapma olanağı vardır. Benzer ÅŸekilde, dönüÅŸüm eÄŸrileri aynı, talep koÅŸulları farklı ülkeler de kârlı dış ticaret yapabilir.

2 - Avrupa BirliÄŸi

Dünyadaki ekonomik birleÅŸme hareketlerinin başında Avrupa TopluluÄŸu (AT) veya yeni adıyla Avrupa BirliÄŸi (AB) gelir. AT'nun kuruluÅŸuna varan geliÅŸmelerin uzun bir geçmiÅŸi vardır. Böyle bir kuruluÅŸun fikir babalığını R. Schuman ve J. Monnet gibi hükümet adamları ve düÅŸünürler yapmıştır. AT'ye öncülük eden kuruluÅŸ 1951 tarihinde altı ülke arasında (Belçika, Federal Almanya, Fransa, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda) kurulan Avrupa Kömür ve Çelik TopluluÄŸu'dur. Buna Schuman Planı da denir. Bu yolda ilerlenmesi sonucunda, yine aynı ülkeler arasında 1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüÄŸe giren Roma AnlaÅŸması imzalanmıştır. Roma AnlaÅŸması ile Avrupa Ekonomik TopluluÄŸu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi TopluluÄŸu (Euratom) kurulmuÅŸtur. Avrupa TopluluÄŸu, ekonomik birleÅŸme amaçlarının yanında Avrupa'da barışın korunması ve siyasal birleÅŸme gibi politik amaçlar da gütmektedir.AB'nin organları, Avrupa Zirvesi, Avrupa Parlamentosu, Adalet Divanı, Avrupa Komisyonu ve Bakanlar Konseyi'dir. Komisyon ve Konsey TopluluÄŸun yürütme organlarıdır. Parlamento ise denetleme görevi yapar. Üyelerin devlet ve hükümet baÅŸkanlarından oluÅŸan Konsey toplantılarına ise Avrupa Zirvesi adı verilir. Zirve toplantılarında BirliÄŸin temel politik ve stratejik eÄŸilimleri belirlenir. Topluluk, ekonomik ve sosyal politikalarını yürütmek için bazı finansman kuruluÅŸlarına sahiptir. TopluluÄŸun temel mali kuruluÅŸu Avrupa Yatırım Bankası (EIB) dır. Roma AntlaÅŸması'na göre kurulmuÅŸtur. Bundan ayrı olarak oluÅŸturulan fonlar ise ÅŸunlardır: Avrupa Sosyal Fonu, Avrupa Parasal İşbirliÄŸi Fonu, Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu, Avrupa Garanti ve Yönlendirme Fonu. TopluluÄŸun kuruluÅŸu sırasında İngiltere kurucu Altılar arasında yer almadı. 1 Ocak 1973'de İngiltere, İrlanda ve Danimarka'nın (Üçler) katılmalarıyla AT'nin üye sayısı dokuza (Dokuzlar) çıktı. 1 Ocak 1981 de Yunanistan'ın katılmasıyla üye sayısı on'a, 1 Ocak 1986'da İspanya ve Portekiz'in katılmasıyla da on ikiye ulaÅŸmıştır. 1994'te Finlandiya, Avusturya ve İsveç'in katılımıyla bu sayı onbeÅŸ olmuÅŸtur. 1968 yılına gelindiÄŸinde AET'de gümrük tarifeleri ve kotalar kaldırılmış ve gümrük birliÄŸi gerçekleÅŸtirilmiÅŸ oluyordu. Ayrıca geçen zaman içinde iÅŸgücünün serbest dolaşımı, iÅŸyeri açma, sermayenin serbest hareketliliÄŸi konularında önemli ilerlemeler saÄŸlandı. 1 Ocak 1993 de ise "tek pazar"a geçilmiÅŸtir. AB'nin bazı ortak politikaları vardır. Bunlar içinde en önemlileri ortak tarım, rekabet, ulaÅŸtırma, ticaret ve sosyal politikalardır. Tek pazara geçiÅŸle birlikte Maastricht AntlaÅŸması sonucu AB'nin gerçek bir ekonomik ve siyasal birliÄŸe götürülmesi yolunda önemli bir adım atılmıştır. AntlaÅŸma 7 Åžubat 1992 de imzalandı. Maastricht AnlaÅŸması'nda öngörülen bazı hedefler ÅŸunlardır: Ekonomik ve parasal birlik, Avrupa yurttaÅŸlığı, ortak güvenlik ve ortak dış politika, çeÅŸitli alanlarda ortak programlar uygulanması. AB'nin üçüncü ülkelerle iliÅŸkileri Avrupa'dan, Amerika'ya ve Uzak DoÄŸu'ya kadar yayılmaktadır. Türkiye AET'yle 1 Aralık 1964'ten itibaren ortak üye statüsü ile baÄŸlantı kurmuÅŸtur. 1973'e kadar Hazırlık, 1996'ya kadar GeçiÅŸ Dönemi sürmüÅŸ 1996'dan itibaren Gümrük BirliÄŸi kurularak son döneme geçilmiÅŸtir. Türkiye'nin tam üyelik baÅŸvurusu 1990'da reddedilmiÅŸtir. Günümüzde ise Türkiye tam üyeliÄŸe aday ülkeler arasında yer almaktadır. Türkiye'nin Gümrük BirliÄŸi sonrası AB'den ithalatında artış olmuÅŸtur. Sınai ürün ithalatında tarifeler sıfırlanmış, kotalar kaldırılmıştır. AB üyeleriyle EFTA üyeleri arasında özellikle sanayi malları üzerinde imzalanan ikili serbest ticaret anlaÅŸmaları vardı. Bunları çok yanlı bir çerçeveye oturtmak ve kapsamını geniÅŸletmek üzere 1991 Ekiminde AT ile EFTA arasında Avrupa Ekonomik Alanı kurulmuÅŸtur. TopluluÄŸun Afrika'daki eski sömürgeleriyle imzaladığı Lomé Konvansiyonu vardır. Akdeniz ülkeleriyle tercihli ticaret iliÅŸkileri de Akdeniz Politikası çerçevesinde yürütülmektedir. AB, DoÄŸu Avrupa ve eski Sovyet Cumhuriyetlerindeki piyasa ekonomisine geçiÅŸ sürecini desteklemek üzere maddi ve teknik yardımlarda bulunmaktadır. AB birçok ülke ile tercihli ticaret anlaÅŸmaları yapmıştır.

3 - Dış Ekonomi Politikası ve Gümrük Tarifeleri

Dış ekonomi politikası, hükümetlerin ticaret ve üretim faktörleri akışlarının yönüne, bileÅŸim ve hacmine müdahaleye yönelik tüm faaliyetleridir. Dış ekonomi politikasının amaçları ÅŸunlardır: Kendi kendine yeterlik, ekonomik refah, ekonomik korunma, ödemeler bilançosunda denge ve ekonomik kalkınma. Dış ekonomi politikasında hükümetler, deÄŸiÅŸik araçlar kullanarak uluslararası ticaret ve faktör hareketlerinin yönüne, bileÅŸimine ve içeriÄŸine müdahale ederler. Bu araçlar, tarifeler, tarife dışı kısıtlamalar ve ihracatı teÅŸvik yardımlarıdır. Gümrük tarifesi, dış ekonomi politikasının en eski ve en çok kullanılan araçlarından biridir. Tanımda gümrük, belli bir malın gümrük sınırını geçiÅŸinde ödenen vergi ve harçlardır. Tarife ise, uluslararası ticarete konu olan bütün mallara uygulanan vergileri belirleyen listelerdir. Gümrük tarifeleri advalorem ve spesifik olmak üzere ikiye ayrılır. Ayrıca bunların bileÅŸiminden oluÅŸan karma tarifeler de vardır. Advalorem vergiler,ithal edilen malın deÄŸeri üzerinden yüzde olarak alınır. Spesifik vergiler ise, ithal edilen malın fiziki birimleri başına sabit miktarlarda tahsil edilir. Bir ülkede gümrük tarifelerinin yaratmış olduÄŸu ekonomik etkiler, sadece bir tek mal veya belli bir piyasa için analiz edildiÄŸinde (kısmi denge analizi) dört çeÅŸit ekonomik etki ortaya çıkar. Bunlar; koruma, tüketim, gelir ve yeniden dağıtım etkileridir. Gümrük tarifelerinin kısmi denge analizi ile ekonomik etkilerinin incelenmesinde, koruma ve tüketim etkileri, tarife uygulayan ekonomiye yüklenen net kayıptır. EÄŸer ekonomide tarifeler, tüm ithalatı kısıtlayacak kadar yükseltilirse, bir dönemde dışarıdan hiç ithalat yapılmaz ve yerli üretim, yurt içi tüketimi karşılar. Bu tip tarifelere yasaklayıcı tarife denir. Tarihi geliÅŸim içinde, yeni kurulan sanayi dallarının veya ekonominin bir bölümünün tarife ile korunmasını ilk ortaya atan iktisatçı, F. List'tir. List, uluslararası rekabette ülkelerin belli bir seviyeye gelinceye kadar sanayilerini korumaları gerektiÄŸini belirtmiÅŸtir. Ülke, rekabet imkanını saÄŸladıktan sonra, koruma kaldırılmalıdır. Buna, terbiyevi korumacılık denir. GeliÅŸme yolunda olan ülkelerde, gümrük tarifelerinin koruyuculuÄŸunda kurulan bir sanayi dalının, Mill-Bastable Testi'nden baÅŸarı ile geçmesi gerekir. Günümüzde gümrük tarife listelerinde yer alan vergi oranları, nominal tarifelerdir ve yurt içi sanayi dallarına aynı oranda koruma saÄŸlamamaktadır. Bu sebeple, nominal tarifelerden farklı olarak etken tarife oranı kavramı geliÅŸtirilmiÅŸtir. Bu oran, sadece tamamlanmış mal üzerindeki tarife oranına deÄŸil, fakat o malın üretiminde kullanılan ara malların üretimindeki tarife oranlarına da baÄŸlıdır. Uluslararası ticaret son yıllarda hızla geliÅŸirken, ticarete konu olan mallar da süratle artmaktadır. Mal artışına paralel olarak bunların nitelikleri de deÄŸiÅŸmektedir. Karmaşık mal çeÅŸitlerinin, belli bir sistem içinde sınıflandırılarak tasnif edilmelerine diÄŸer bir deyiÅŸle gümrük nomenklatürlerine ihtiyaç vardır. Günümüzde Armonize Mal Tanımı ve Kodlama Sistemi Hakkında Uluslararası SözleÅŸme uygulanmaktadır. Türkiye ile AB arasında 1 Ocak 1996 tarihinde Gümrük BirliÄŸi gerçekleÅŸtiÄŸi için, bu tarihten sonra AB ve EFTA dışındaki ülkelere AB tarafından belirlenen ortak gümrük tarifesi uygulanmaktadır.

4 - Döviz Kuru Sistemler 1
Serbest piyasa ilkelerinin geçerli olduÄŸu, dış ticaretin ve sermaye hareketlerinin serbest olduÄŸu ekonomilerde denge döviz kuru, piyasada serbest bir ÅŸekilde arz ve talep ÅŸartlarına göre belirlenir. Teoride baÅŸlıca iki temel döviz kuru sistemi vardır. Bunlar, sabit kur sistemi ile serbest (veya esnek) kur sistemidir. Bu iki temel kur sisteminin arasında çok sayıda sistem vardır. Bunlar içinde en önemlisi, esneklik kazandırılmış sabit döviz kuru sistemidir. Sabit kur sisteminde döviz kurları sabit tutulur iken, serbest kur sisteminde döviz kuru serbest bir ÅŸekilde piyasadaki arz ve talebe göre belirlenir. Sabit döviz kuru sistemi en iyi ÅŸekilde altın para standardının geçerli olduÄŸu sistemlerde iÅŸlemiÅŸtir. İki ülkenin paraları altına belirli bir oranda baÄŸlanmış ise, bu ülkelerin paralarının birbirlerine oranı sabit olur. Sabit döviz kuru, kağıt para rejimlerinde de altın standardında olduÄŸu ÅŸekilde iÅŸler. Altın standardı, döviz kurlarını sabit tutmak için ideal bir sistemdir. Sabit kur sisteminin tam aksi, serbest döviz kuru sistemidir. Serbest kur sistemine, esnek, dalgalanan, yüzen kur sistemi de denir. Bu sistemde ülke parasının deÄŸeri, tamamen serbest bir ÅŸekilde iÅŸleyen arz ve talep mekanizmasına terkedilmiÅŸtir. Döviz kuru, döviz piyasalarında arz ve talep ÅŸartlarına göre günlük olarak belirlenir. Döviz kurunun belirlenmesine kamunun müdahalesi yoktur. Döviz piyasasında denge ve ödemeler bilançosunu düzeltme iÅŸlemleri doÄŸrudan doÄŸruya döviz kurundaki deÄŸiÅŸme ile saÄŸlanır. Esnek kur sisteminde dalgalanma derecesine göre serbest ve gözetimli dalgalanma olarak iki temel grup vardır. Esnek kur sisteminde döviz arz ve talebine göre kurun oluÅŸması, dış ödemeler dengesini saÄŸlamanın en etkin yoludur. Fakat bir sistem teorideki ÅŸekliyle günümüzde pek uygulama alanı bulamamıştır. Esneklik kazandırılmış sabit kur sisteminde pariteler zaman içinde ayarlanabilir. Ayarlanabilir pariteler sistemi, bir baÄŸlantı sistemi olup ülke parasının deÄŸeri, diÄŸer para birimine göre belirlenir ve zaman içinde deÄŸiÅŸtirilebilir. Ayarlama, tekli veya sepet baÄŸlantısı ÅŸeklinde iki temel baza göre yapılır. Tekli baÄŸlantıda ülke parası, en fazla ticaret yapılan ülke parasına baÄŸlanır. Sepet baÄŸlantısında ise, ülkelerin dünya ticaretindeki paylarını ağırlık olarak alınıp, para birimi bu ülkelerin paralarından oluÅŸan sepete baÄŸlanır. Günümüzde sepet baÄŸlantısına verilecek en güzel örnek, Özel Çekme Hakları'dır (SDR). Hükümetlerin uluslararası ödemelerini belli bir düzen içinde gerçekleÅŸtirmek amacıyla dış ödeme dengesini etkilemek için döviz kuru ile ilgili olarak aldıkları tüm önlemler, döviz kuru politikası kapsamına girer. Esneklik kazandırılmış sabit kur sisteminde dış dengenin saÄŸlanmasında

asıl önemli olan, döviz kuru ayarlamaladır. Kur ayarlamaları iki ÅŸekilde yapılır. Hükümetler, aldıkları bir kararla kendi milli paralarının dış deÄŸerini düÅŸürür. Buna devalüasyon denir. Veya, milli paraların dış deÄŸerini yükseltir. Buna da, revalüasyon adı verilir. Devalüasyon, bir anlamda fazla deÄŸerlenmiÅŸ kur düzeninin, revalüasyon ise tersine az deÄŸerlenmiÅŸ kur düzeninin bir sonucudur. Devalüasyon, baÅŸlıca iki sebeple yapılır. Bunlar, ihracatı teÅŸvik ve ithalatı kısmak suretiyle dış ticaret açıklarının kapanmasını saÄŸlamak ve iç fiyatlar ile dış fiyatlar arasında bulunan dengesizliÄŸi ortadan kaldırmaktır. Devalüasyon, ülkenin ödemeler dengesi üzerinde önemli etkiler yaratır. Bu etkiler, devalüasyon yapan ülke ile diÄŸer ülkelerdeki arz ve talep ÅŸartlarına baÄŸlıdır. Revalüasyon, teorik olarak devalüasyonun tam tamına tersi olarak deÄŸerlendirilemez. Çünkü, arz ve talebin fiyat artışlarına karşı gösterdiÄŸi duyarlılık, fiyat düÅŸüÅŸlerine karşı gösterdiÄŸi duyarlılığa eÅŸit deÄŸildir. Revalüasyon, ihracat hacmini ve ülkeye sermaye giriÅŸini dolayısıyla likidite ve iç talep seviyesini azaltır. Satın alma gücü paritesi teorisi, özellikle sabit döviz kuru sistemlerinde denge döviz kurunun ülkelerin iç fiyat seviyelerine diÄŸer bir deyiÅŸle yurt içi satınalma güçlerine baÄŸlı olduÄŸunu öne sürer. Basit olarak, belli bir miktardaki milli paranın her ülkede aynı sepete giren malları satın alabilmesine dayanır. Bu sebeple teoriye satın alma gücü paritesi denmiÅŸtir. Türkiye'de, Bretton Woods Sisteminin yıkılışına kadar sabit döviz kuru politikası izlenmiÅŸ ve üç büyük devalüasyon dışında kur yıllarca sabit kalmıştır. 1973den sonra esneklik kazandırılmış sabit döviz kuru sistemi benimsenmiÅŸtir. 1 Mayıs 1981 tarihinde Merkez Bankası TL ile yabancı paralar arasındaki pariteyi, uluslararası piyasalar ve ekonomideki geliÅŸmeler esas alınarak belirlemeye yetkili kılınmıştır. Bu tarihten önce yabancı paralar arasındaki pariteyi belirlemeye, Bakanlar Kurulu yetkili idi. Günümüzde döviz kurlarının serbest piyasa ÅŸartları altında belirlendiÄŸi söylenebilir. Merkez Bankası'nın zaman zaman döviz piyasasına yaptığı müdahaleler, her ülkede karşılaşılan ve serbest kur sistemine engel oluÅŸturmayan bir uygulamadır. Döviz kontrolü, bir ülkede döviz üzerine yapılan banka ve borsa arbitrajları ile bunların denetlenmesidir. Dar anlamdaki bu tip kontrol, günümüzde sanayileÅŸmesini tamamlamış olan geliÅŸmiÅŸ ülkelerde uygulanır. GeniÅŸ anlamda döviz kontrolü, iç ekonomi politikaları ile döviz fiyatlarının ayarlanması, döviz alış ve satış primleri, görünmeyen iÅŸlemlere getirilen miktar kısıtlamaları, dövize sahip olma hakkının devlete bırakılması ile birlikte blokaj ve ödeme anlaÅŸmalarını da içine alan oldukça kapsamlı bir denetleme ÅŸeklidir. Döviz kontrol sisteminde dövizler, lisansa baÄŸlı olarak tahsis edildiÄŸi için, uluslararası ticarette karşılaÅŸtırmalı üstünlüklerden tamamen uzaklaşılır. Döviz kontrolü, bilanço açıklarını giderme, sermaye ihracını kontrol altına alma, ekonomik kalkınmayı gerçekleÅŸtirme, ülke sanayiini koruma ve devlete gelir saÄŸlama gibi amaçlarla yapılır. Bir ülkede döviz kontrolü uygulanıyorsa, ülke konvertibiliteden uzaklaşır, ülkede parasal gelirlerde yeniden dağılım olur, yasal olmayan iÅŸlemler artar ve uluslar arası ihtisaslaÅŸmadan uzaklaşılır. Türkiye'de 1930 yılında çıkarılan 1567 Sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu, Türk döviz kontrol rejiminin esaslarını belirlemiÅŸtir.

5 - Dünya Ticaretinin SerbestleÅŸtirilmes 1
Dünya ekonomisinde uluslararası ticareti serbestleÅŸtirmek konusundaki iki temel yaklaşımdan biri olan bölgesel yaklaşım, belli sayıda ülkenin oluÅŸturduÄŸu ekonomik birleÅŸmeler aracılığıyla bu ülkelerin kendi aralarında serbest dış ticaret saÄŸlarken, dış dünyaya ticari kısıtlama uygulaması olgusudur. Uluslararası ekonomik birleÅŸmeler, bölgesel yaklaşıma örnektirler. Genel tanımıyla birleÅŸmeler, birleÅŸmeye giden ekonomilerde mal ve hizmet akımlarına serbesti saÄŸlayıp ticarete engel olan kısıtlamaları ortadan kaldırarak bir ortak pazar yaratmaktadır. BaÅŸlıca dört birleÅŸme türü vardır. Bunlar, serbest ticaret bölgesi, gümrük birliÄŸi, ortak pazar ve ekonomik birliktir. Ülkelerin gümrük birliÄŸine gitmekle, parametreler sabit kalmak ÅŸartıyla optimum ÅŸartları deÄŸiÅŸtererek gerek birlik ve gerekse birlik dışında kalan ülkelerin refah seviyelerini etkilemelerine ekonomik birleÅŸmelerin statik refah etkileri denir. Bu etkiler üretim tüketim ve gelirin yeniden dağılımı etkilerinden oluÅŸur. konomik birleÅŸmeler teorisine statik bir yaklaşım yapan geleneksel ümrük birlikleri teorisi, birleÅŸmelerin saÄŸlamış oldukları yararları tam larak açıklığa kavuÅŸturamamıştır. Klasik geleneksel teori, birliÄŸin üye ülkelerdeki stihdam seviyesi, prodüktivite ve büyüme hızlarındaki deÄŸiÅŸme ve talep yapısı üzerindeki etkilerinin belirlenmesinde yararlı olmamaktadır. Ekonomik birleÅŸmeler, piyasaları geniÅŸleterek ölçek ekonomilerinden yararlanmalarına yol açar. Ölçek ekonomileri, bir firma veya sanayi dalında tesisleri geniÅŸleterek, üretim hacmini veya üretim fonksiyonunu deÄŸiÅŸtererek, teknoljik yenilikler getirerek veya dış çevrede meydana gelen maliyet düÅŸürücü faktörlerden yararlanılarak prodüktiviteyi arttırmaktadır. İçsel ve dışsal ekonomiler olarak ikiye ayrılır. Ekonomik birleÅŸmelerin, birleÅŸmeye giren ve birleÅŸme dışında kalan ülkelere çeÅŸitli etkileri vardır. Bir bölgesel ekonomik birleÅŸmede baÅŸarıya ulaÅŸmak için bazı ÅŸartlar vardır. Bunlar; ekonomik geliÅŸme farklılıkların az olması, coÄŸrafi yakınlık, ekonomi yapı benzerliÄŸi, sosyal, kültürel, tarihsel ve dinsel ortaklık, askeri ve politik ortaklıktır.

6 - Dünyadaki DiÄŸer Ekonomik GruplaÅŸmalar

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünyanın çeÅŸitli yörelerinde çok sayıda ekonomik birleÅŸme hareketleri ortaya çıkmıştır. Bunların yaygınlaÅŸmasında AB'nin gösterdiÄŸi baÅŸarının, kuÅŸkusuz önemli bir katkısı olmuÅŸtur. Az geliÅŸmiÅŸ, ülkeler iktisadi birleÅŸmelere, geniÅŸ bir piyasa yaratarak sanayileÅŸmeyi hızlandırıcı etkiler doÄŸurması bakımından ilgi duymuÅŸlardır. İktisadi birleÅŸme hareketinin beÅŸiÄŸi Avrupa kıtasıdır. AB'den baÅŸka bu kıtada ortaya çıkan birleÅŸmelerden biri olan EFTA, 1960 yılı başında İngiltere'nin öncülüÄŸünde kurulmuÅŸ bir serbest ticaret bölgesidir. Halen üyeleri arasında yalnız Norveç, İzlanda ve İsviçre bulunmaktadır. EFTA üyeleri ile AB arasında serbest ticareti öngören bir Avrupa Ekonomik Alanı anlaÅŸması imzalanmıştır. Nordik TopluluÄŸu, Kuzey Avrupa ülkelerinin hükümetleri arasında bir iÅŸbirliÄŸi kuruluÅŸudur. COMECON 1991'de dağılmadan önce Sosyalist Blok ülkeleri arasında ekonomik ve ticari iÅŸbirliÄŸi saÄŸlamayı amaçlayan bir kuruluÅŸtu. Bu arada Türkiye, Karadeniz bölgesi ülkeleriyle birlikte Karadeniz Ekonomik İşbirliÄŸi (KEI) ni oluÅŸturmuÅŸtur (1992). KuruluÅŸun amacı coÄŸrafi yakınlıktan yararlanıp bölgenin ekonomik ve ticari potansiyelinin canlandırılmasıdır. Baltık Gümrük BirliÄŸi ise 1990 yılında yeni bağımsızlığına kavuÅŸan Litvanya, Letonya ve Estonya arasında kurulmuÅŸtur. Amerika kıtasındaki belli baÅŸlı ekonomik birleÅŸmeler ÅŸunlardır: Latin Amerikan Entegrasyon Bölgesi (LAIA), Orta Amerika Ortak Pazarı (CACM), And Ülkeleri Grubu, Karaib Ülkeleri TopluluÄŸu (CARICOM) ve Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (NAFTA)'dır. Bunlardan NAFTA ve LAIA önemlidir. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Afrika'da çok sayıda ekonomik birlik kurma giriÅŸimi ortaya çıkmıştır. Asya kıtasında ekonomik birleÅŸmeler daha sınırlı sayıdadır. Kayda deÄŸer birleÅŸme hareketleri içinde, Güney DoÄŸu Asya Ulusları BirliÄŸi (ASEAN), Asya ve Pasifik Ekonomik İşbirliÄŸi (APEC) belirtilebilir. Bu bölgedeki kuruluÅŸlardan biri de Türkiye, İran ve Pakistan'ın oluÅŸturdukları, daha sonra Türk Cumhuriyetlerinin de katıldığı Ekonomik İşbirliÄŸi TeÅŸkilatı

(ECO)'dır. Ayrıca, Körfez İşbirliÄŸi Konseyi (GCC), Orta DoÄŸu'daki öteki ekonomik birleÅŸme hareketleri arasında yer alır. Dünyadaki ekonomik iÅŸbirliÄŸi hareketlerinin bir kısmı coÄŸrafi bölge temeline dayalı deÄŸildir. Bu tip örgütler arasında, İktisadi İşbirliÄŸi ve Kalkınma Örgütü (OECD), Arap BirliÄŸi, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) ve İslam Konferansı TeÅŸkilatı gibi kuruluÅŸlar belirtilebilir.
 

7 - Ekonomik Kalkınma ve Dış Ticaret


Dış ticaretin kalkınmanın motoru olduÄŸu görüÅŸünü geçmiÅŸe göre daha az da olsa günümüzde de destekleyen bazı geliÅŸmeler vardır. Dış ticaretle olan iliÅŸkilerine göre sanayileÅŸme stratejileri, ithalat ikameci ve ihracata dönük sanayileÅŸme diye ikiye ayrılır. İthalat ikamesi, önceleri yurt dışından ithal edilen malların, koruyucu ve özendirici önlemlerle, yurt içinde üretilmesini öngören bir sanayileÅŸme stratejisidir. İhracata dönük sanayileÅŸme ise dış piyasa için üretimi öngörür. İthal ikamesi; kaynak israfına, ihracat azalmasına, dış borç artışına, ülkeye yabancı bir sanayi yapısına yol açabilir. GeçmiÅŸte ithal ikamesine yönelik sanayileÅŸme stratejisi izleyen birçok ülke günümüzde ihracatın özendirilmesine ağırlık vermeye baÅŸlamıştır. Bu ülkeler arasında Türkiye de vardır. Dünya sınai ürün ticaretinde geliÅŸmiÅŸ ülkeler ön sıradadır. Bununla birlikte, son yıllarda az geliÅŸmiÅŸ ülkelerin bu alandaki paylarında bir miktar artış olduÄŸunu ifade etmek yanlış olmayacaktır.

8 - Faktör Donatımı Teorisi ve Yeni Dış Ticaret Teorileri

Faktör Donatımı Teorisi, 1919'da İsveçli Eli Heckscher tarafından ortaya atılmıştır. Yine aynı ülkeden Bertil Ohlin teoriye önemli katkılarda bulunmuÅŸtur. Bu iki iktisatçının isminden dolayı teoriye Heckscher Ohlin Teorisi de denir. Faktör Donatımı Teorisi'ne göre her ülke emek ve sermaye faktörlerinden hangisine daha zengin olarak sahip bulunuyorsa, üretimi o faktörü daha yoÄŸun ÅŸekilde kullanmayı gerektiren mallarda karşılaÅŸtırmalı üstünlük elde eder. DiÄŸer bir deyiÅŸle, bu malların üretiminde uzmanlaşır, bunları ihraç ederek pahalı malları yurt dışından ithal eder. Teorinin temel varsayımlarından birisi ülkelerin faktör donatımı bakımından farklı olduklarıdır. DiÄŸer bir varsayım, malların faktör yoÄŸunluklarındaki farklılıklardır. Teoride ayrıca malların faktör yoÄŸunluÄŸu özelliÄŸinin deÄŸiÅŸmediÄŸi varsayılır. Teorinin geçerliliÄŸi için talep koÅŸulları iki ülkede aynı olmalıdır. Talep farklılıklarını dikkate almaması dolayısıyla teori bir arz teorisi sayılabilir. Teoride ayrıca teknolojinin ülkeler arasında benzer olduÄŸu varsayımı yapılmıştır. Heckscher-Ohlin modelinden dört önemli teorem çıkartılmaktadır. Bunlar, faktör donatımı, uluslararası faktör fiyatları eÅŸitliÄŸi, Stolper-Samuelson gelir dağılımı ve Rybczynski teoremleridir. Faktör Donatımı Teorisi ilk kez 1953 yılında Leontief tarafından ABD'nin dış dünya ile olan ticareti üzerinde test edilmiÅŸtir. Varılan sonuçlara göre ABD'nin, teoriden beklenenin tersine, emek-yoÄŸun mallar ihraç edip sermaye-yoÄŸun mallar ithal ettiÄŸi görülmüÅŸtür. Bu sonuca "Leontief Paradoksu" adı verilmektedir. DiÄŸer ülkeler üzerinde yapılan benzer testler de teoriyi tam olarak desteklememiÅŸtir. Tartışmalar halâ devam etmekle birlikte, bugüne kadar çeliÅŸkiyi tam olarak giderecek bir açıklama yapılamamıştır. Leontief paradoksunun yarattığı tartışmalar sonucunda özellikle
1960'lardan sonra dış ticareti açıklamak amacıyla çeÅŸitli yeni görüÅŸ ve teoriler ortaya atılmıştır. Nitelikli iÅŸgücü, ölçek ekonomileri, teknoloji açığı, ürün devreleri, tercihlerde benzerlik ve monopolcü rekabet teorileri bu yeni modellerden baÅŸlıcalarıdır. Genel olarak dış ticaret teorilerinin hiçbirinin tek başına dünya ticaretini açıklayamadığını ancak birinin eksini diÄŸeri tamamladığı için hepsi birlikte düÅŸünüldüÄŸünde dünya ticaretinin çoÄŸunu açıklayabilmekte olduklarını söyleyebiliriz.

9 - Ödemeler Bilançosu ve Denge Mekanizmaları

Ödemeler bilançosu, belirli bir süre içinde bir ekonominin yerlileri ile yabancılar arasında meydana gelen ekonomik akımlara baÄŸlı deÄŸerlerin, transfer ödemelerinin ve rezervlerde meydana gelen deÄŸiÅŸikliklerin sistematik ve muhasebe kayıtlarına uygun olarak kaydedildiÄŸi istatistiki bir tablodur. Ödemeler bilançosu, muhasebe anlamındaki bilanço kavramından farklıdır. Ödemeler bilançosu ülkenin belirli andaki toplam borç ve alacaklarını deÄŸil, ülkenin bir yıl içerisindeki diÄŸer ülkelerle yapmış olduÄŸu ekonomik iÅŸlemlerin ne yönde deÄŸiÅŸtiÄŸini gösterir. Bu açıdan iÅŸletmelerdeki

Tablo 12.3. Ödemeler Bilançosu Dengesizliklerini Giderici Politikalar.

İzlenecek Politika Bilançosu Açık Veren Ülke Bilançosu Fazla Veren Ülke

Para Politikası

1. Banka aktiflerinin artmasını 1. Banka aktiflerinin artmasını teÅŸvik önlemek, etmek,

2. Banka aktif değerlerini azaltmak, 2. Banka aktif değerlerini arttırmak,

3. Kısa vadeli faiz oranlarını 3. Kısa vadeli faiz oranlarını yükseltmek, düÅŸürmek,

4. Uzun vadeli faiz oranlarını 4. Uzun vadeli faiz oranlarını yükseltmek, düÅŸürmek,

Fiyat ve Gelir 1. Fiyatların düÅŸmesini saÄŸlamak, 1. Fiyatlar genel seviyesinin

Politikası yükselmesini önlememek,

2. Fiyatlar genel seviyesini korumak, 2. Fiyatlar genel seviyesinin

yükselmesini önlememek,

3. Ücretlerin düÅŸmesini saÄŸlamak. 3. Ücretlerin yükselmesini saÄŸlamak.

Dış Ticaret 1. Gümrük tarifelerini yükseltmek, 1. Gümrük tarifelerini düÅŸürmek,

Politikası 2. İhracata prim vermek, 2. Primleri kaldırmak,

3. Dış kredileri ihracatı teşvikte 3. Dış kredileri ihracata tahsis

kullanmak, etmemek,

Bütçe 1. Gelir vergilerini yükseltmek, 1. Gelir vergisi oranlarını indirmek,

Politikası 2. Kurumlar vergisini düÅŸürmek, 2. Kurumlar vergisi oranlarını

yükseltmek,

3. Devletin câri harcamalarını 3. Devletin câri harcamalarını

azaltmak, arttırmak,

Devletin Dış 1. Dış yatırımları düÅŸürmek, 1. Dış yatırımları arttırmak,

Harcama, 2. Dışarıya verilen hibeleri azaltmak, 2. Dışarıya verilen hibeleri

Yabancı yükseltmek,

Sermaye ve 3. Dışarıya borç vermeleri kısıtlamak, 3. Dışarıya borç vermeleri arttırmak,

Dış Borç 4. Sermaye çıkışını kontrol etmek, 4. Sermaye çıkışını teÅŸvik etmek,

Politikası 5. Sermaye girişini teşvik etmek, 5. Sermaye girişini kontrol etmek,

Döviz Politikası 1. Döviz kontrolu uygulamak, 1. Döviz kontrolunu kaldırmak,

2 Devalüasyon yapmak 2 Revalüasyon yapmak bilanço yerine, daha çok kâr-zarar tablosuna benzer. Bilanço daima dengede bulunacağı için ödemeler dengesi olarak da adlandırılabilir. Ödemeler bilançosunda üç ana hesap vardır. Bunlar; câri iÅŸlemler hesabı, sermaye hesabı ve resmi rezervler hesabıdır. Bu üç temel hesabın dışında bir de istatistik fark olarak isimlendirilen, hata ve unutmalardan kaynaklanan bir kalem vardır. Ödemeler bilançosuna iÅŸlemler iki temel grup altında kaydedilir. Bunlar, otonom ve denkleÅŸtirici nitelik taşır. Otonom kalemler, ödemeler bilançosunu denkleÅŸtirme amacı taşımayan ve bir milli ekonominin yerlileri ile yabancıları arasında oluÅŸan ekonomik akımlara baÄŸlı deÄŸerlerin bir araya getirdiÄŸi kalemlerdir. DenkleÅŸtirici kalemler ise, bir ülkenin ödemeler

bilançosunu diÄŸer ülkelerin ödemeler bilançolarına karşı fazla veya açık verdiren diÄŸer bütün kalemler toplamıdır. Ödemeler bilançosunda dış ticaret dengesi, mal ihracatı ile mal ithalatı arasındaki eÅŸitliktir. Câri iÅŸlemler dengesi ise, ihracat ve ithalat dışında kalan döviz gelir ve giderlerini de kapsar. Bu kapsama, navlun ve sigorta gelir ve giderleri, turistik gelir ve giderler, hizmet gelir ve giderleri, dış yatırımlardan saÄŸlanan gelir ve giderler, dış borç faiz ödemeleri girer. Uygulama açısından ise, üç tip bilanço dengesi vardır. Bunlar; temel denge, net likidite dengesi ve resmi rezervler dengesidir. Türkiye'de ödemeler bilançosu verileri büyük ölçüde döviz kayıtlarına dayanır. Bu kayıtların kaynağı ise, bankalar sistemine kayıtlı bankalar ile T.C.Merkez Bankası'dır. Bilançoda ABD doları para birimi olarak kullanılmakta, diÄŸer döviz cinslerinden oluÅŸan iÅŸlemler de dolara çevrilerek gösterilmektedir. Türkiye'nin ödemeler bilançosunda en önemli denge olan dış ticaret, özellikle son yıllarda büyük miktarda açık vermeye baÅŸlamıştır. Bunda, Ocak 1996'da AB ülkeleri ile gerçekleÅŸtirilen Gümrük BirliÄŸi'nin de etkisi vardır. Ödemeler bilançosunun dengeye gelmesini klasik iktisatçılar fiyat ve döviz kuru mekanizması ile açıklamışlardır. Fakat klasiklerin savundukları gibi, fiyat ve döviz kurunda meydana gelen deÄŸiÅŸmeler, mutlaka ödemeler bilançosunda otomatik bir denge saÄŸlamayabilir. Dış dengenin saÄŸlanması, döviz kuru kadar, ihraç mallarına yönelik dış talep ile ithal mallarına olan ülke talebinin esnekliklerine de baÄŸlıdır. Esneklikler yaklaşımı, döviz kurlarındaki deÄŸiÅŸikliÄŸin bilanço dengesini saÄŸlayabilecek ortamı yaratan ÅŸartları belirlemektedir. Bu ÅŸartlar ise, ilk defa Marshall ve Lerner tarafından formüle edilmiÅŸtir. Ödemeler bilançosunun Keynesien gelir mekanizması ile dengeye gelmesi olayını ilk defa Richard Cantillon öne sürmüÅŸ fakat kapsamlı açıklamaları J.M.Keynes yapmıştır. Keynesgil analizin orjinalliÄŸi, hiç ÅŸüphesiz reel gelir ve istihdamda meydana gelen deÄŸiÅŸmeleri açık ve net bir ÅŸekilde ortaya koymasıdır. Sidney Alexandr ise, döviz kuru deÄŸiÅŸmelerinin ödemeler bilançosu üzerindeki etkilerini "gelir-massetme" yaklaşımı ile açıklamıştır. Bu yaklaşımı eleÅŸtirenlerden Machlup, ödemeler bilançosunda dengesizlik olan ülkelerin izleyecekleri ekonomi politikalarını bir tablo ile sunmuÅŸtur.

10 - Tarife Dışı Kısıtlamalar ve İhracatı TeÅŸvik Önlemleri

Tarife dışı kısıtlamalar, gümrük tarifelerinden ayrı olarak dış ticarete müdahale için kullanılan araçların tümünü kapsar. Büyük çoÄŸunluÄŸu ithalat kısıtlamalarına yönelik olmakla beraber, ihracatın ve diÄŸer döviz kazandırıcı iÅŸlemlerin teÅŸvik edilmesi amacıyla da kullanılmaktadır. Kotalar, tarife dışı kısıtlamalar içinde önemli bir yere sahiptir. İthalat
kotası, gümrük tarifesinden farklı olarak, ithalat miktar veya deÄŸeri üzerinde mutlak bir sınırlama getirir. Kotalar, gümrük tarifelerinden farklı olarak gelir saÄŸlayıcı bir etkiye sahip deÄŸildir. Kotalar, tarifelerden farklı olarak ithalatı kesin olarak kısıtlar ve tarifelere göre daha fazla esnekliÄŸe sahiptir. Buna karşılık, ekonomide serbest piyasa düzeninin iÅŸleyiÅŸini aksatır. Kota uygulamasında fiyat mekanizmasının iÅŸleyiÅŸi bozulur ve ekonomide yanlış kararlar alınabilir. İhracat kotaları, ihracat yapılan ülkenin isteÄŸi üzerine uygulanır. Bir diÄŸer ihracat kısıtlama türü ise ihracatçı ülkenin kendi isteÄŸi ile olandır. Tarife benzeri önlemler, gümrük tarifeleri gibi ithal mallarının fiyatlarını arttırarak ithalat hacmini daraltan bütün diÄŸer kısıtlamalardır. Bu önlemle arasında dolaylı vergiler en önemlisidir. Ayrıca, ithal teminatları da diÄŸer bir tarife benzeri önlemdir. Gümrük vergisine benzer ithalat vergisi ve fonlar da, bir tür tarife dışı kısıtlamadır. İthal hacmini doÄŸrudan etkileyen bütün iradi ve teknik düzenlemeler, görünmeyen engellerdir. Günümüzde özellikle geliÅŸme yolunda olan ülkelerin hızla sanayileÅŸme arzuları, bir ülkelerin dış ticaret üzerindeki denetimlerinin artmasına yol açmıştır. Dampinge karşı uygulanan anti-damping vergisi, günümüzde önemli bir tarife dışı engeldir. Benzer ÅŸekilde, sübvansiyonlara karşı uygulanan telafi edilen vergiler ve döviz kontrolü de tarife dışı engeller içinde yer alır. GeliÅŸme yolunda olan her ülke, kalkınma sürecinde karşılaÅŸabileceÄŸi döviz darboÄŸazını geniÅŸletmek için ihracatını arttırmak iste. İhracatı teÅŸvik önlemleri arasında, ihracatta prim sistemi, vergi iadesi ve indirimi, girdi teÅŸvikleri ve devlet pazarlama yardımı yer alır. Türkiye'de ihracatı teÅŸvik politikası kapsamında birçok teÅŸvik uygulanmaktadır. Bir ülkede ihracatın geliÅŸtirilmesi için bazı teÅŸvik önlemleri uygulanıyorsa, bu politikanın sonucunda ihracat artmalı, ekonomide uygun bir kaynak tahsisi saÄŸlanmalı ve sosyal karlılığın gerekleri yerine getirilmelidir. İhracatı teÅŸvik önlemleri, özel üretim yardımı olmamalı, yeni ihracat ürünleri ile sınırlı olmalı ve mümkün olduÄŸu kadar uluslararası alanda tarife korumalarına ve misillemelere yol açmayacak nitelikte olmalıdır. İhracatı teÅŸvik politikası, ekonomik etkileri yönünden ithal ikamesi politikasının simetriÄŸidir. Çünkü her iki durumda da dahili üreticiler daha ucuz üretim yapan yabancı üreticilere karşı korunmakta, onların üretim ve ihracatlarını olumsuz yönde etkilemektedirler.

11 - Uluslararası İktisada Giriş ve Klasik Dış Ticaret Teorisi


Uluslararası ekonomik olaylar ülkeler arasındaki mal, hizmet, faktör hareketlerini konu alır. Uluslararası iktisat biliminin yaklaşık iki asırlık bir geçmiÅŸi vardır ve Uluslararası Ticaret ve Uluslararası Parasal İliÅŸkiler olarak iki bölüme ayrılır. Ülkelerarası ticaret ile ülke içi ticaret arasında bazı farklılıklar vardır. Dış ticaretin nedenleri; yurt içi talebe göre yurt içi üretimdeki farklar, fiyat farklılıkları ve mal farklılıkları ÅŸeklinde üç baÅŸlık altında toplanabilir. Ülkelerin neden dış ticaret yaptıklarını, dış ticaretin bileÅŸimi ve dış ticaret fiyatları gibi konuları kapsayan ana bölüme Uluslararası Ticaret Teorisi adı verilir. Uluslararası İktisat'ın modern bir bilim durumuna gelmesi Adam Smith ile baÅŸlar. Merkantilistlerin müdahaleci yaklaşımlarına karşın Smith, serbest ticareti ve uluslararası iÅŸbölümünü savunmuÅŸtur. A. Smith'in uluslararası ticaretin nedenine iliÅŸkin açıklamaları Mutlak Üstünlük Teorisi'ne dayanır. Bu teoriye göre bir ülke hangi malları mutlak maliyetlere göre diÄŸerlerinden daha ucuza üretiyorsa o malların üretiminde uzmanlaÅŸmalıdır. David Ricardo ise dış ticaretin temelini KarşılaÅŸtırmalı Üstünlüklere baÄŸlamakla daha kapsamlı bir açıklama getirmiÅŸtir. KarşılaÅŸtırmalı Üstünlük Teorisi'ne göre bir ülke üretiminde nisbi üstünlüÄŸe sahip olduÄŸu malları ihraç, nisbeten üstün olmadığı malları da ithal etmelidir. Böylece kıt ekonomik kaynaklar optimum biçimde kullanılmış olur. Uluslararası Ticaret Teorisi'nde standart iki-mallı, iki-ülkeli modeller kullanılır. Tam rekabet, devlet müdahalesinin yokluÄŸu ve taşıma giderlerinin sıfır olması teorinin öteki varsayımları arasındadır. Smith ve Ricardo, analizlerini arz faktörleri ile yapmış, talep faktörünü dikkate almamışlardır. O nedenle Klasik modelde üretim maliyetlerinin fiyatlarla özdeÅŸ olduÄŸu kabul edilir. Klasikler ayrıca, maliyeti tek bir faktörün yani emeÄŸin belirlediÄŸini varsaymışlar, sermaye ve doÄŸal kaynak faktörlerini maliyet unsuru saymamışlardır. Ricardo modelinin, bunların dışında da bir takım eksikleri vardır. Bunlar arasında modelin sabit maliyetlere dayanması, iÅŸgücünün ülke içinde tam hareketli ülkeler arasında tam hareketsiz olması, teorinin statik özellik taşıması sayılabilir

12 - Uluslararası Özel Mali Sermaye Akımları

Mali kaynakların fon sahiplerinden fon talep edenlere aktarılmasıyla ilgili iÅŸlemler mali iÅŸlemlerdir. Bu tür iÅŸlemler aynı zamanda para veya sermaye piyasası iÅŸlemi niteliÄŸindedir. Birincisinde yabancı ülkedeki bir bankada mevduat veya kredi iÅŸlemi, ikincisinde ise yabancı ülke sermaye piyasalarından tahvil veya hisse senedi gibi deÄŸerli kağıtların alım satımı söz konusudur. Farklı ülkelerde yerleÅŸik taraflar arasındaki mâli iÅŸlemler uluslar arası niteliktedir. Uluslararası sermaye akımına yol açan çeÅŸitli nedenler vardır. New York, Londra, Paris, Frankfurt, Tokyo ve Hong Kong gibi merkezler dünyadaki baÅŸlıca mâli piyasaları oluÅŸturmaktadır. Bu piyasalar arasında döviz piyasaları, Europara ve Eurotahvil piyasaları sayılabilir. Son yıllarda ulaÅŸtırma ve haberleÅŸme alanındaki hızlı teknolojik ilerlemeler uluslararası sermaye piyasalarını daha sıkı biçimde birbirine baÄŸlamıştır. Uluslararası sermaye iÅŸlemlerini ev halkı, ticari ve sınaî iÅŸletmeler özel mali kurumlar, hükümetler ve resmî kuruluÅŸlar yapar. II. Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan Eurodolar piyasası daha sonra bütün Batı Avrupa'ya, oradan da Avrupa-dışına yayılmıştır. Ayrıca giderek Eurodolar iÅŸlemleri dolardan baÅŸka saÄŸlam paralarla da yapılmaya baÅŸlanmıştır. Bir paranın, onu çıkartan ulusal ülke dışında oluÅŸan piyasasına Eurodolar piyasası denir. Eurodolar piyasasında mevduat faizleri ana ülkeden daha yüksek, kredi faizleri ise daha düÅŸüktür. Bu durum söz konusu piyasaları, hem tasarrufçu hem de fon talep edenler açısından daha cazip bir duruma getirir. Dış piyasadan borçlanmak isteyen ÅŸirket veya hükümetler ilgili yabancı ülkenin ulusal parası cinsinden çıkarttıkları tahvilleri o ülkenin menkul deÄŸer borsasında satarlar. Klasik borçlanma yöntemi budur. Bazen de bir yabancı para cinsinden çıkartılan tahviller farklı ülkelerin sermaye piyasalarında pazarlanabilir. Bu tür piyasalara Eurotahvil piyasaları adı verilir. Eurotahvil kredileri genellikle bir bankalar konsorsiyumu tarafından saÄŸlanır. Türkiye de bu piyasadan zaman zaman yararlanmaktadır.

13 - Uluslararası Para Fonu


Uluslararası Para Fonu, II nci Dünya Savaşı sonrasında kurulmuÅŸ uluslararası bir ekonomik kuruluÅŸtur. Temel amacı, üye ülkelerin ödemeler bilançosu açıklarını azaltmada onlara yardımcı olmaktır. IMF'de sermaye çok önemli bir fonksiyona sahiptir. Ülkelerin sermayeye katılım payları olan kotalar, üyelerin oy güçlerini belirler, Fon'a katkılarına ve Fon'dan borçlanmalarına etki eder. Ülkelerin oy gücü, ülkelerin yönetimde etkinliklerin belirlenmesi açısından çok önemlidir. IMF'den kaynak isteyen üye ülkeler bazı ÅŸartları yerine getirmek durumundadırlar. Bunlardan en önemlileri, üye ülkenin uygulayacağı ekonomik programa iliÅŸkin olarak IMF'ye bir niyet mektubu vermesi, IMF ile bir stand-by düzenlemesi yapması, kullanılacak imkanın taksitlendirilmesi, üye ülkenin uygulamalarının zaman içinde gözden geçirilmesidir. IMF elindeki mali kaynakları, Fon'un politikalarına uygun olarak talepte bulunan üyelerine tahsis ederek, onların karşılaÅŸtıkları ödemeler dengesi açıklarını finanse eder. Fon'dan borçlanma, bir ülkenin parasının diÄŸer ülke parasıyla deÄŸiÅŸtirilmesi veya parası karşılığında diÄŸer bir üye ülkenin parasının satın alınması ÅŸeklinde olur. IMF'den kaynak kullanımı, bir çeÅŸit kredi kullanımı olmadığından, kredi yerine "imkan" veya "kolaylık" kelimeleri kullanılır. Bir üye ülke IMF kaynaklarını kullanmak istediÄŸinde, bu imkan kadar kendi milli parasını ve bu miktarı içeren bir taahhütnameyi IMF'ye verir. Fon da, bu taahhüde karşılık üye ülkenin ihtiyaç duyduÄŸu döviz cinsinden gerekli miktarı tahsis eder. IMF'ye üye ülkelerin IMF'den saÄŸladıkları fonlar temelde üç ana hesaptan karşılanır. Bunlar, Genel Kaynaklar Hesabı, Özel Tahsisler Hesabı ve Özel Çekme Hakları Hesabı'dır. IMF'nin kredi dilim imkanları, Fon'un klasik kaynak kullanım mekanizmalarından en önemlisidir. Üyelerin kotaları ile sınırlı kalarak kullandıkları Fon kaynaklarına "normal çekme hakları" denir ve beÅŸ dilime ayrılır. Kredi dilimlerinden yararlanmak için IMF ile bir stand-by düzenlemesi (destekleme düzenlemesi) yapmak gerekir. Bu düzenleme, üye ülkelerin IMF ile anlaÅŸtığı konuları içeren karşılıklı bir taahhüttür. Üye ülkenin kotasının ilk dilimi dışında kalan ve bölüm içinde Fon'dan saÄŸlanan imkanlara üst kredi dilimi politikası denir. Bu politika içinde kullanılan her üst kredi dilimi için IMF'nin ileri sürmüÅŸ olduÄŸu ÅŸartlar giderek ağırlaşır. IMF'den üye ülkeler ayrıca, Petrol Kolaylığı, GeniÅŸletilmiÅŸ Fon Kolaylığı, Ek Finansman Kolaylığı, GeniÅŸletilmiÅŸ Kullanım Politikası, GeliÅŸme Yolunda Ülkeler İçin Özel Kolaylıklar (Telafi Edici OlaÄŸanüstü Finansman Kolaylığı ve Tampon Stok Finansman Kolaylığı), Yapısal Uyum Kolaylığı, GüçlendirilmiÅŸ Yapısal Uyum Kolaylığı ve Sistemi Yapılandırma Kolaylık'larından imkan saÄŸlayabilirler. Özel Çekme Hakları (SDR), IMF'nin yaratmış olduÄŸu özel bir likiditedir. Fon'un normal çekme haklarından aynı olarak üyelere uluslararası rezerv saÄŸlamak amacıyla 1970 yılında yaratılmıştır. SDR, hem bir "hesap birimi" ve hem de bir "uluslararası rezerv para"dır. SDR, ABD doları, Alman markı, Japon yeni, Fransız frangı ve İngiliz sterlini'nden oluÅŸan bir sepete dayanır. IMF, her iÅŸgünü SDR'nin sepet içindeki paralara göre durumunu hesaplar. SDR, döviz satın alınması, mali yükümlülüklerin yerine getirilmesi, kredi açılması, kredi borçlarının ödenmesi, bağış, faiz ve diÄŸer ödemelerin yapılması ve borç verilmesinde kullanılmaktadır. Türkiye, IMF'ye 1947 yılında katılmıştır. Günümüzde Fon'daki kotası 956 milyon SDR'dir. Türkiye Fon imkanlarından, rezerv dilimi pozisyonu, stand-by düzenlemesine baÄŸlı olarak kredi dilimi imkanı, süresi uzatılmış düzenlemeye baÄŸlı olarak geniÅŸletilmiÅŸ Fon Kolaylığı, Telafi Edici ve OlaÄŸanüstü Finansman Kolaylığı ile Petrol Kolaylığı'ndan yararlanabilir. Türkiye, 1961 yılında ilk IMF imkanını kullandığından sonra geçen sürede, Fon ile 16 adet stand-by düzenlemesi yapmıştır. Son stand-by düzenlemesi, Mart 1996'da fesh edilmiÅŸtir. 26 Haziran 1998'de IMF ile Yakın İzleme Programı uygulamasına gidilmiÅŸtir. Ancak IMF ile mali kaynak saÄŸlamak için herhangi bir düzenleme yapılmadığı için kaynak saÄŸlama konusunda baÅŸarıya ulaşılamamıştır. 22 Aralık 1999'da ise IMF ile Türkiye arasında 18. AnlaÅŸma imzalanmıştır. IMF ile aynı tarihte kurulan Dünya Bankası, geliÅŸmekte olan ülkelerin özellikle orta ve uzun vadeli kredi ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışır.

14 - Uluslararası Para Sistemi


Uluslararası para sistemi, dünya üzerinde mevcut olan bağımsız ülkeler ile ekonomik birimlerin kendi aralarında her türlü ödemenin yapılabilmesine imkan tanıyan uluslararası kurumsal yapı, mekanizma ve uygulamalar bütünüdür. Bu anlamda uluslararası para sistemine uluslar arası para düzeni de denir. 1944 yılında kurulan Bretton Woods Sisteminden (IMF Sistemi) önceki uluslararası ödeme sistemi, altın standardıdır. 1870'li yıllardan 1929 dünya ekonomik krizine kadar altın standardı, uluslararası para sisteminin

esasını oluÅŸturmuÅŸtur. 1930'lardan Bretton Woods Sisteminin kurulduÄŸu 1944 yılına kadar geçen süre ise buhran dönemidir. 2 nci Dünya Savaşı sonrası Bretton Woods'ta toplanan Konferans'ta alınan kararlar ile kurulan ve 15 AÄŸustos 1971 tarihinde kadar süren uluslararası para sistemi, altın döviz standardına dayanmıştır. 2 nci Dünya Savaşından sonra uluslararası para konularını düzenleme görevi Fon'a verildiÄŸi için, Bretton Woods Sistemine IMF Sistemi de denir. Bretton Woods Sistemi'nde, likidite ve anahtar paraya güven sorunu, dış denge sorunu, emisyon kazançları sorunu, kaynak israfı sorunu ve spekülasyon sorunu ortaya çıkmıştır. Altın döviz standardı, 15 AÄŸustos 1971 tarihinde alınan Camp David Kararları Sonucunda ortadan kalkmış ve doların altına konvertibilitesi böylece sona ermiÅŸtir. 18 Aralık 1971'de dolar devalüe edilmiÅŸtir. Bu tarihten yaklaşık iki yıl sonra 12 Åžubat 1973'te dolar ikinci defa devalüasyona uÄŸramıştır.

IMF, 7-8 Ocak 1976 tarihinde Jamaika'da almış olduÄŸu kararları 1 Nisan 1978'de yürürlüÄŸe koymuÅŸtur. Jamaika AnlaÅŸması sonucunda Fon, mevcut dalgalı kurları yasallaÅŸtırmış, gözetimli dalgalanma meÅŸrulaÅŸtırılarak fiilen ayarlanabilir sabit kur sistemine son verilmiÅŸtir. Yeni düzenlemeye göre IMF üyeleri, döviz kuru seçimlerini kendi özel durumlarına göre yapabileceklerdir. Sabit kurlu Bretton Woods Sisteminin 1973 Mart ayında yıkılmasından ve 1978 yılında IMF AnasözleÅŸmesinin ikinci defa deÄŸiÅŸtirilmesinden sonra dünya ekonomisinde, devlet müdahalesinin asgari seviyede olduÄŸu dalgalı kurlar ile milli parayı yabancı bir para veya paralar sepetine baÄŸlayan sabit kurlar arasında kalan kur sistemleri geçerlilik kazanmıştır. Günümüzde dünya ekonomisinde ağırlığı olan ve sanayileÅŸmiÅŸ ülkeler, dalgalı kur sisistemini kabul etmiÅŸlerdir. Sabit kur sistemini ise genelde ana ülke ile çok yakın ekonomik iliÅŸkileri olan ülkeler benimsemiÅŸlerdir. Uluslararası likidite, bir ülkenin para otoriteleri ile mali kurumları elinde bulunan altın, konvertibl döviz, SDR, IMF'deki çekme hakları ile diÄŸer kredi kolaylıklarını kapsar. Bir ülkenin sahip olduÄŸu likidite, o ülkenin kendisine ait rezervleri ile diÄŸer ülkelerden borçlanma sonucu saÄŸladığı rezervlerden meydana gelir. Dünya rezerv arzı içinde döviz en büyük paya sahiptir. İkinci sırayı altın almaktadır. Dövizler içinde payı yüksek olanlar arasında ABD doları, Alman markı, ECU ve Japon yeni ön sırada gelmektedir.




Bir önceki konu : Para Teorisi ve Politikası Ders Notları Vize - Şekilli Ayrıntılı Anlatım





Yorum Yazın